Türkiye’de Zorunlu Deprem Sigortası (DASK) belli oranda bir bilinçle uygulanıyor. Ancak deprem dışındaki afetlere karşı, mesela; yangın, sel, fırtına ya da hırsızlık gibi durumlar için poliçe yaptırmak tamamen bireysel tercih konusu. İşte tam da bu noktada ciddi bir bilinç eksikliği karşımıza çıkıyor. Çünkü Türkiye’deki konut ve iş yerlerinin yaklaşık yüzde 74’ünün hâlâ herhangi bir sigorta poliçesi bulunmuyor. Bu oran, ülke genelinde yaklaşık 32 milyon konuttan 23,6 milyonunun güvence altında olmadığı anlamına geliyor. Muhtemel bir felaket sonrası bu yapıların zararlarının doğrudan mal sahiplerinin omzuna yüklenmesi ise büyük ekonomik ve sosyal sonuçlar doğuruyor.
İklim krizinin getirdiği tehditler göz önüne alındığında, sigorta artık bir tercih değil, zaruri bir ihtiyaç hâline geliyor. Son birkaç yılda yaşanan afetlerin ardından bazı vatandaşların sigorta şirketlerine yöneldiği görülse de, bu hareketin toplum geneline yayılmadığı ortada. Afet sonrası zarar gören pek çok kişi devlet yardımlarına bel bağlarken, kamu kaynakları da bu anlamda ciddi şekilde zorlanıyor. Oysa özel sigorta sistemi yaygınlaştırılsa, hem bireylerin ekonomik kaybı telafi edilir, hem de devlet üzerindeki yük hafifler.
Sektör temsilcileri özel konut ve iş yeri sigorta poliçelerinin DASK gibi mecburi olması gerektiğini ifade ediyor. ABD’de sigorta yaptırmak zorunlu, Avrupa’da ise oranlar çok yüksek. Türkiye sigortalılıkta OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer alıyor.
OECD ülkeleri arasında en düşük özel sigortalılık oranı Türkiye’de!
Bu tabloyu daha çarpıcı hâle getiren ise uluslararası karşılaştırmalar. Avrupa ülkelerinde sigortasız konut oranı yalnızca yüzde 15 seviyesinde. Hatta bazı ülkelerde devletin de teşvik ettiği sistemlerle sigortalılık oranı yüzde 90’lara kadar çıkabiliyor. ABD’de ise konut ve iş yeri sigortası birçok eyalette zorunlu tutuluyor. Türkiye’de ise hâlâ “sigorta yaptırmak gereksiz masraf” olarak görülüyor. Oysaki bu poliçeler; yangından su baskınına, tabii afetlerden hırsızlığa, hatta tesisat kaynaklı hasarlara kadar pek çok riski kapsıyor ve yıllık olarak ortalama birkaç yüz liraya mal oluyor. Buna rağmen, sigorta bilinci düşük kalmaya devam ediyor.
Kasko poliçesi kadar önemli
Otomobillerine sigorta yaptırmak için sıraya giren vatandaşlarımız, ne yazık ki evlerini ve iş yerlerini sigortalamayı ikinci plana atıyor. Hâlbuki bu yapılarda yaşanacak bir felaket, can ve mal güvenliğini doğrudan etkiliyor. Üstelik yangın, su baskını, elektrik kaynaklı arızalar, hırsızlık gibi riskler de dâhil edildiğinde, konut poliçeleri oldukça geniş bir güvence sunuyor. Avrupa’daki bilincin Türkiye’de yerleşebilmesi için kamu spotları, eğitim kampanyaları ve belki de teşvikler gereklidir.
(Haberin alındığı kaynak: Türkiye Gazetesi – Ekonomim)



